Duvarları kıpkırmızı boyanmış bir odada otururken hiç kendinizi anlamsız yere gerilirken buldunuz mu? Peki denizin ya da semanın maviliğinde kaybolurken içinizde tarifsiz bir huzur sezdiğiniz zamanlar? Sanatçılar, mimarlar, tasarımcılar, reklamcılar ve daha pek çok sektör renklerin modu, ruh halini ve duyguları ehemmiyetli miktarda etkilediğine inanarak tüm çalışmalarını renklerin insan psikolojisi üstündeki tesirlerine göre şekillendiriyorlar. Dünyaca ünlü ressam Pablo Picasso’nun da dediği gibi, ‘Bir tabloyu boyarken kullanılan renkler, tıpkı çizilen biçimler gibi duygulardaki başkalaşımını takip ediyor.’
Renklerin güçlü bir irtibat vasıtayı olduğunu, giydiğimiz elbiselerden konutumuzun duvarlarına kadar hayatın her alanında seçim ettiğimiz renklerin iletmek istediğimiz iletileri aktarmada ehemmiyetli birer taşıt olduklarını hepimiz bir yerlerde duymuşuzdur. Renklerle irtibat kurmak farkında olmasak da yaşamımızın o kadar merkezinde ki, çoğu zaman karşımızdaki insanla kurduğumuz ilişki, hatta nasıl sezdiğimizin de ötesinde içgüdüsel olarak büyüyen fizyolojik tepkilerimiz dahi maruz kaldığımız renklere göre şekillenebiliyor. Öyle ki pek çok bilimsel araştırma, emin renklerin kan tazyikini artırma, metabolizmayı süratlendirme, göz adalelerini yorma gibi işlevlerinin olduğunu ortaya koyuyor. Peki, renkler neden ve bütün olarak ne biçimde duygu dünyamızı ve tavırlarımızı bu kadar etkileyebiliyor? Hangi rengin hangi duyguyu ve tutumu tetiklediği nasıl öğrenilebiliyor? Renklerin insan psikolojisi üstündeki tesirlerini gelin azıcık daha yakından araştıralım.
Bilimsel bir çalışma alanı olarak renk psikolojisi
İngiliz bilim insanı Sir Isaac Newton bundan takribî 350 sene evvel, saf beyaz ışığın bir prizmadan geçtiğinde gözle görülür biçimde değişik değişik renklere böldüğünü keşfetti. Newton bunun yanı gizeme her bir rengin tek bir dalga boyundan oluştuğunu ve başka renklere dağılamayacağını da fark etti. Bilim dünyasında coşkuyla karşılanan bu bulgular, Newton’ın çalışmalarının üstüne yapılan deneylerle beraber bu renkli ışıkların başka renkler oluşturmak için birleştirilebileceğini gösterdi. Misalin, kırmızı ve sarı ışık toplandığında turuncu rengi oluştururken, yeşil ve magenta gibi bazı renkler toplandığında birbirini nötrleyerek beyaz bir ışığa dönüşüyordu. Renkler her ne kadar insanlığın başlangıcından beri yaşamımızda olsa da, ikonik ressamların elinden çıkmış binlerce senelik tablolarda ahenk içinde dans etseler de, bilim dünyasının dikkatini sürüklemesi ve bilimsel usullerle araştırılması gerçeğinde bu ışık deneylerinden sonra başlıyor.
Renklerin görme duyumuzla idrak edebildiğimiz her yerde bizimle olduğu hakikati göz önüne alındığında, renk psikolojisinin de bilim dünyasında ehemmiyetli bir yerinin olduğunu düşünebiliyoruz. Ancak donakaltıcı bir biçimde, renklerin insan psikolojisi üzerindeki tesirleri üzerine yapılmış oldukça hudutlu rakamda araştırma bulunuyor ve bu araştırmaların büyük bir çoğunluğu renklerin psikolojik gidişatımızı nasıl etkilediğini inceleme etmeye değil, pazarlama ya da mimarlık gibi uygulamalı alanlarda nasıl kullanılabileceğine dair yüzeysel çalışmalardan öteye gidemiyor.
Renk psikolojisi, değişik alanlardaki uygulamalarıyla gerçeğinde disiplinler arası çalışılan bir mevzu ve pazarlama, sanat, tasarım ve mimari gibi alanlarda yüzeysel de olsa renklerin insan psikolojisi üzerindeki tesirlerine dair çıkarımlara tesadüfebilmek muhtemel. Renklerin insan psikolojisi üzerindeki tesirleriyle alakalı kesin yargılar sunabilen bilimsel araştırmaların yetersiz olmasının en ehemmiyetli nedenlerinden biri klişe bir deyimle ‘renklerin ve zevklerin kavgaya sarih olmaması’. Başka Bir Deyişle, hangi rengin bizde nasıl bir duygu uyandırdığı tamamen şahsi tecrübelerimizle, o renkle alakalı hatıralarımızla ve o renge atfedilmiş kültürel simgelerle ilgili. Misalin, beyaz renk bir hayli batı kültüründe saflığın ve masumluğun simgesiyken, rotamızı doğuya çevirdiğimizde yasın ve acının rengi olarak karşımıza çıkabiliyor. Bu sebeple de beyaz elbiseler giymek ya da bembeyaz eşyalarla dolu bir odada bulunmak kimilerimize huzurlu ve güvende sezdirirken, kimilerimiz için travmatik bazı hatıraların tetikleyicisi olabiliyor. Ya da çocukluğunuzda anneniz size sarı bir giysi giydirdiyse ve mektepteki tüm çocuklar sizinle dalga geçtiyse, erişkinliğinizde sarı renkte küçücük bir obje görmek dahi kendinizi gergin sezmenize neden olabiliyor.
Renklerin insan psikolojisi üstündeki tesirleri
Renklerin yaşamımızda bu kadar ehemmiyetli bir yerinin olması hiç kuşkusuz vücudumuz ve zekamız üzerinde ehemmiyetli tesirlerinin olmasından kaynaklanıyor. Renklerle alakalı algılarımız her ne kadar çoğunlukla öznel olsa da, bazı spesifik renklerin kültürden ya da geçmiş tecrübelerden bağımsız olarak, tüm insanlarda aynı hisleri uyandırabileceği düşünülüyor.
Siyah ve beyaz arasında bulunan renk spektrumu, sıcak renkler ve soğuk renkler olarak ikiye bölüyor. Renk spektrumunun kırmızı alanındaki kırmızı, turuncu ve sarı sıcak renkler olarak öğreniliyor ve sıcak renkler samimiyet ve rahatlık duygularından hiddet ve saldırganlığa kadar uzanan değişik duyguları tetikleyebiliyor. Spektrumun mavi yarısındaki mavi, mor ve yeşil ise soğuk renkler olarak belirleniyor. Soğuk renkler soğukkanlılık ve huzur gibi pozitif duyguların yanı gizeme yeis ve aldırışsızlık gibi olumsuz duygularla da aynılaştırılıyor.